Hayırlı cumalar…
Her haftanın son çalışma günü Cuma sosyal medya sayesinde
bayram gibi kutlanıyor artık.. tanıdığımız tanımadığımız sadece ismi listemizde
yer alan belki hiç görmediğimiz kişilerle Cuma vesilesiyle selamlaşır, iyi
dileklerimizi dualarımızı alır-verir olduk.
Sosyal medyaya çoğu zaman
kızsam da böyle iyi yanları yok değil.. eski günlerden dostları bulmak, eş dost
tarafından unutulması imkansız hale gelen doğum günleri, yıldönümleri..
Eskiden de kutlanırdı cumalar, ama
böyle değil, daha samimi, yüzyüze, temiz abdestle temiz kıyafetle en yaşlı
komşudan başlanırdı kapılar çalınmaya.
Hatırlıyorum anneannem Cuma sabahı
o güzelim rengarenk bahçesine bakan açık salonunda –o hayat derdi
oraya-abdestini alır,beyaz oyalı örtüsünü takar, dişler misvakla
ovulmuş,tırnaklar kesilmiş,şekeri kolonyası ve kahve sepeti minderinin yanında
sela vaktiyle birlikte çalınacak kapısını gözlemeye başlardı.
Bahçenin öbür ucundaki demir kapı
aralanır ‘huu Menevşe dezee (teyze) diye seslenen, anneannem gibi ‘Cuma bakımını’
yapmış bir komşu gelini ya da kızı bahçeye girer, ‘cumaların mübarek olsun bi
elini öpüverem’ der hayır dualarını alırdı yaşlı komşusunun. Muhtemelen ilk
kapısı değildir gelen kişinin çaldığı,
anneannemden önce daha yaşlı biri varsa kapısı çalınmış, şeker gibi tatlı hayır
duaları alınıp cebe konmuş,diğer kapıya gelinmiştir.
Cumalaşmakta bir serenattı.. iki el
karşılıklı uzatılır,o arada salavat getirilir, dudaklar mırıl mırıl sessizce
okudukları dualardan sonra eller yüze sürülür sonrasında el öpülürdü.
Dikkat ederdim anneannem bize
okulda öğretildiği gibi okumazdı duaları.. okuma yazması olmadığı için duyduğu
gibi ezberlemiş, öylece yerleşmişti diline.. Ama Allah bilirdi onun içini,
gönlünden geçeni ve eminim ki kabul ederdi..
Bunun değerini şimdilerde çok
daha iyi anlıyorum.. süslü kelimelerle edebiyat parçalarcasına edilen dualar
var cep telefonlarına gelen yada sosyal paylaşım sitelerini süsleyen ancak..
kalpler o kadar temiz değil, dualar o kadar gönülden değil..
Kısa bir hasbihalden, evdeki
çoluk çocuktan, ağıldaki koyunlara kadar nasıl oldukları sorulduktan sonra
mangal ortaya çekilir, anneannem kahve selesinin dantelli bembeyaz örtüsünü
açar içinden misafirlik fincanlarını , cezvesini, kahvesini çıkarır, mangalın
üstünde ağır ağır pişirirdi kahvesini. Tadını , kahve pişerken edilen sohbetten
mi, mangalın kömüründen mi, kahvesinden mi alırdı bilinmez anneannemin
tabiriyle ‘üzerinde takunyayla yürüsen batmayacak kalınlıkta’ köpüğüyle kahve
de Cuma sohbetine dahil olurdu. Bu cumalaşma hemen hemen ikindiye kadar değişen komşularla devam eder, anneannem
boşluk bulursa kendisinden büyük yaşlı komşularına uğrardı.. ha bu arada her Cuma
eşi ölmüş anneye seni evlendirelim mi diye sormak ta güzel adetlerdendi..her ne
kadar hadi ordan diye tersleneceğini bilse de, dayım da annem de adet yerini
bulsun, hem de anneannemi kızdırıp , komik diyalogların yaşanması adetten olmuştu..
Şimdi düşünüyorum da ben ve
benim kuşağım ne kadar şanslıymış, hatta öncekiler de.. oturup yazacak böyle
güzel anılarım var.. özlemle yad ettiğim.. biz bunları dile getirdikçe bilmem
biraz daha yaşatılır mı, özendirici olur
mu, bizden sonrakiler okurken hayal güçleri nereye kadar el verirse o kadarının
tadını alacaklar..
Ancak bazı şeyler için deriz
ya ‘anlatılmaz yaşanır’ diye, ben bu tadı benden sonrakilerinde almasını
diliyorum..Hayırlı cumalarrrrrr..
Menekşe
Menekşe